Özet
Amaç: Rektum kanserlerinin evrelemesinde rektum serum fizyolojik ile doldurularak beden sargısıyla, ince kesit ve dar görüntüleme alanı (FOV) yöntemiyle yapılan MR incelemesinin etkinliğini araştırmak. Yöntem: Rektum kanseri tanılı 36 hastaya rektumu serum fizyolojik ile doldurup, beden sargısı kullanarak ince kesit ve dar FOV ile MR incelemesi yapıldı. İnceleme sonuçları tümörün yerel uzanımı, mezorektal fasyaya uzaklığı ve bölgesel ve uzak lenf düğümü tutulumları yönünden değerlendirilerek iki radyologun fikir birliğiyle TNM sistemine göre evrelendi. Ameliyat olmayan 12 hasta çalışma dışı bırakıldı. Total mezorektal eksizyon tekniği ile ameliyat edilen 24 hasta (13 erkek, 11 kadın) çalışmaya alındı. Histopatolojik olarak 24 hastanın 2, 10 ve 12'si sırasıyla T1,2 ve 3. evrelerde; 13, 7 ve 4'ü N0,1 ve 2. evrelerde idi. MR evreleme bulguları histopatolojik evre ile karşılaştırılarak yöntemin duyarlılık, özgüllük, doğruluk ve öngörü değerleri belirlendi. Bulgular: T ve N evrelemesi için doğruluk sırasıyla %70.8 (17/24) ve %58.3 (14/24) bulundu. T1,2,3 evreleri için doğruluk sırasıyla %100 (2/2), %70 (7/10) ve %66.7 (8/12)'dir. N0,1 ve 2 evreleri için doğruluk sırasıyla %53.7 (7/13), %85.7 (6/7) ve %25 (1/4)'tir. Tümör evrelemesinde yanlış ileri evreleme oranı %12.5 (3/24), yanlış geri evreleme oranı %16.7 (4/24)'dir. Lenf düğümü tutulumunu belirlemede duyarlılık %90.9 (10/11), özgüllük %53.8 (7/13), pozitif öngörü değeri %62.5 (10/16) ve negatif öngörü değeri %87.5 (7/8)'tur. Tümör depoziti belirlemede doğruluk %83.3 (20/24), duyarlılık %20 (1/5), özgüllük %100 (19/19), negatif öngörü değeri %82.6 (19/23)'dır. T3 tümörlerde mezorektal fasyaya olan uzaklık için doğruluk %75 (6/8)'dir. Çevresel rezeksiyon sınırı pozitif ve negatif tümörlerde doğruluk sırasıyla %66.7 (4/6) ve %100 (2/2)'dür. Sonuç: Beden sargısıyla dar FOV ve ince kesit MR yöntemi rektum kanserlerinin evrelenmesinde yeterli sonuçlar vermektedir. Serum fizyolojik ile rektal gerginliğin sağlanması T2 ve T3 evre tümörleri ayırmada yardımcıdır.
Giriş
Rektum kanserleri gastrointestinal sistemde en sık görülen kanserlerdir[1]. Fizik inceleme ve endoskopik biyopsi ile tanı konduktan sonra tümör evresine göre uygun tedavi seçeneğinin belirlenmesi için radyoloik görüntüleme yöntemlerine başvurulur[2]. Radyolojik evrelemede tümörün çevresel uzanımı, mezorektal fasya, sfinkter ve diğer pelvik yapıların tutulumu, lenf nodülü tutulumu gibi ölçütler değerlendirilir. Rektum kanserinde tümörün yerel uzanımı ve lenf nodülü tutulumu yerel yineleme olasılığında belirleyici etkenlerdir. Total mezorektal eksizyon tekniği ile yapılan cerrahide perirektal pelvik fasyanın viseral katmanı paryetal katmandan ayrılarak mezorektal fasyanın bütünlüğü bozulmadan, rektum mezorektum birlikte çıkarılmakta, böylece tümör kalıntısı ve tümör hücrelerinin dökülmesi olasılığı azaltılmaktadır[2-4]. Bu teknikle yerel yineleme oranları düşüktür[5,6]. Quirke ve ark[7] çevresel rezeksiyon sınırı pozitif tümörlerde yerel yineleme oranını %83 olarak bildirmiştir. Ayrıca ileri evre tümörlerde cerrahi öncesi uygulanan radyoterapi ve/veya kemoterapi ile tümör boyutlarının küçüldüğü, küratif rezeksiyonun kolaylaştığı, distal yerleşimli tümörlerde sfinkter koruyucu cerrahiye olanak sağlandığı ve yerel yineleme oranının düştüğü bildirilmiştir[8]. Magnetik rezonans (MR), bilgisayarlı tomografi (BT) ve transrektal ultrasonografi (TRUS) ile cerrahi öncesi yapılan radyolojik evreleme T1-2, N0 ve M0-1 tümörlere gereksiz tedavi yapılmasını önler[9]. Ameliyat öncesi doğru evreleme ile seçilecek cerrahi yaklaşım ve adjuvan kemoradyoterapi gerekliliğine karar verileceğinden radyolojik evreleme modern tedavi stratejisini belirleyici olmaktadır[1,10,11]. BT rektum duvar katmanlarını ayırt etmekte yetersiz olması nedeniyle özellikle erken evre tümörlerin evrelemesinde güvenilir değildir. Ancak ileri evre tümörlerde aradaki yağlı düzlemlerin silindiği gösterilerek komşu organ tutulumu saptanabilir[12,13]. TRUS erken evre tümörlerde invazyon derinliğini belirlemede değerli olmakla birlikte görüntü alanı dar olduğu için mezorektal fasyayı ayırtetmede, cerrahi rezeksiyon sınırını belirlemede, mezorektal yağlı alan içindeki ve pelvik metastatik lenf nodüllerini saptamada sınırlıdır[14,15-18]. MR ile cerrahi öncesi tümör evrelemesinde US ve BT’ye göre daha yüksek doğruluk oranları bildirilmektedir[19]. Çalışmamızda rektum kanseri saptanan hastalara beden sargısıyla, rektumu serum fizyolojik ile doldurup ince kesit ve dar görüntü alanı (FOV) kullanarak MR incelemesi yapıldı. Çalışmamızın amacı TNM sistemine göre belirlediğimiz MR evrelemeyi total mezorektal eksizyon cerrahisi sonrası histopatolojik sonuçlar ile karşılaştırarak kullandığımız MR tekniğinin tümör evrelemesinde güvenilirliğini araştırmaktı.
Materyal ve Metod
Nisan 2005 – Nisan 2006 tarihleri arasında endoskopik biyopsi ve histopatolojik inceleme ile rektum kanseri tanısı konan 36 hastaya (24 erkek, 12 kadın) tanı konduktan 1-3 hafta içinde 1.5 Tesla, 130 mT/s gücündeki tüm vücut tarayıcı MR cihazında (Gyroscan S 15; Philips Medical Systems, Eindhoven, The Netherlands) tüm karın MR incelemesi yapıldı. MR evreleme sonuçları T3-4, N2-3 ya da M1 olan 12 hastadan 10’u ameliyat öncesi uzun dönem kemoradyoterapiye gönderildi, 2 hasta tedaviyi kabul etmedi. Kalan 24 hasta (13 erkek, 11 kadın; ortalama yaş: 58; yaş aralığı 35-80) çalışmamıza alındı ve MR incelemesinden 1-8 hafta (ortalama 11 gün) sonra total mezorektal eksizyon tekniği ile ameliyat edildi. Bu hastaların hiçbiri cerrahi öncesi kemoradyoterapi almadı. Çalışmamız Kocaeli Üniversitesi Araştırma Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır (01.06.2006, İAEK 8/4, proje no:77). MR İncelemesi İnceleme öncesinde hastalara bağırsak temizliği yaptırılmadı. 8-10 saat açlıktan sonra, çekimden yaklaşık 2 saat öncesinden başlayarak 1.5 lt. su içirildi. Çekim öncesi hastaların dışkılama gereksiniminin giderilmiş olmasına özen gösterildi. Hastalar sol yan dekübit pozisyonunda yatırılarak lokal anestezik jel ile kayganlaştırılan sonda rektuma yerleştirildi. Hastalara dolgunluk hissi verecek kadar (ortalama 200-400 ml.) serum fizyolojik ile rektum dolduruldu. Bağırsak hareketlerini azaltmak ve rektal spazmı önlemek için intravenöz 40 mg scopolamine butylbromide (Buscopan®amp.) enjeksiyonu yapıldı. İncelemeye rektum ve perirektal dokulara yönelik olarak aksiyal ve koronal düzlemlerde T2 ağırlıklı turbo spin eko (TSE) (TR: 2000 msn, TE: 120 msn, kesit kalınlığı: 4 mm, kesit aralığı: 0.5 mm, FOV: 20x20 cm, matriks: 192x256) yağ baskılı ve baskısız görüntüler ile başlandı. Pelvise yönelik olarak daha geniş alanda rektuma komşu organ ve yapıları, illiyak lenf nodülü zincirini ve kemik yapıları değerlendirmek için aksiyal, koronal ve sagital düzlemlerde T2 ağırlıklı TSE (TR: 876 msn, TE: 80 msn, kesit kalınlığı: 5 mm, kesit aralığı: 1 mm, FOV-sagital: 375x385 mm, FOV-koronal: 405 x425mm, FOV-aksiyal: 445x465mm; matriks-koronal ve sagital: 256x256, matriks-aksiyal: 400x512, kesit kalınlığı: 6mm, kesit aralığı: 1mm) yağ baskılı ve baskısız görüntüler alındı. Ayrıca üst karın dinamik kontrastlı inceleme tamamlandıktan sonra pelvise dönülerek geniş FOV ile T1 ağırlıklı yağ baskılı görüntüler alındı. Uzak metastazları değerlendirmeye yönelik olarak üst karın incelemesi aşağıdaki sekanslarla yapıldı: aksiyal düzlemde yağ baskılı T1 ağırlıklı hızlı gradiyent eko (fast field echo-FFE); dinamik kontrastlı dual FFE; yağ baskılı ve baskısız T2 ağırlıklı single shot TSE; koronal düzlemde yağ baskısız T2 ağırlıklı single shot TSE; postkontrast aksiyal ve koronal düzlemlerde yağ baskılı T1 ağırlıklı FFE. İncelemeler kontrast madde uygulamalarıyla birlikte 45 dakika-1 saat arasında sürmüştür. MR inceleme sonuçları tümörün yerel uzanımı ve mezorektal fasyaya uzaklığı (T evresi); bölgesel ve uzak lenf nodülü tutulumları (N evresi) yönünden değerlendirildi ve TNM sınıflamasına göre evrelendirildi[1,2,20]. T3 tümörlerde, tümörün mezorektal fasyaya olan uzaklığı 5 mm. ve altında olan olgularda çevresel rezeksiyon sınırı pozitif kabul edildi[2,12,21]. Mezorektal yağlı alan içinde kısa çapı 5 mm.’nin üzerinde hipointens sinyalli nodüller metastatik lenf nodülü; tümörden ayrı fakat eş sinyalli, düzensiz sınırlı nodüller tümör depoziti olarak değerlendirildi[1,2]. Değerlendirmeyi yapan iki radyolog sadece hastanın endoskopik biyopsi ile rektum kanseri tanısı konduğunu biliyor, ancak endoskopi ve fizik inceleme bulguları hakkında bilgi sahibi değildi. Her iki radyologun fikir birliği ile yapılan MR evreleme, histopatolojik sonuçlar ile karşılaştırılarak kullanılan MR yönteminin duyarlılık, özgüllük, doğruluk ve öngörü değerleri hesaplandı.
Sonuçlar
MR ile T evrelemenin histopatolojik sonuçlar ile karşılaştırılması Tablo 1 ve 2’de gösterilmiştir. Histopatolojik olarak T2 evresinde on tümörün yedisi radyolojik olarak doğru evrelenmiş olup, ikisi perirektal yağlı alan içinde tümör invazyonunu taklit eden inflamatuar değişiklikler nedeniyle T3 olarak evrelenmiştir. Tümör dokusu komşuluğunda metastatik lenf nodülü saptanan bir olgu ise radyolojik olarak perirektal yağlı alan içine tümöral uzanım olarak değerlendirilip yanlış ileri evreleme yapılmıştır. Histopatolojik olarak T3 evresindeki on iki tümörün sekizi radyolojik olarak doğru evrelenmiş olup, T2 olarak yanlış geri evreleme yapılan dört tümörde MR ile invazyon düşündürecek sinyal değişikliği saptanamamıştır.
Tartışma
Rektum kanserlerinin MR ile incelemesi beden sargıları, yüzeyel sargılar ve endolüminal sargılar ile yapılabilir. Endolüminal sargılar ile yüksek çözünürlüklü görüntüler elde edilmekte, ancak bazen sargının rektumda doğru pozisyonda yerleştirilememesine bağlı artefaktlar nedeniyle sorun yaşanabilmektedir[22,23]. Ayrıca tümör endolüminal sargının yerleştirilmesine engel olacak boyutta darlığa neden olabilir[24]. Endolüminal ve yüzeyel sargılar kullanılarak alınan görüntülerde rektum duvar katmanları ayırt-edilerek T1 evre tümörler kolaylıkla saptanır. Mukoza ve submukozada sınırlı T1 evre tümörler T2 ağırlıklı görüntülerde muskularis propriadan hafif yüksek sinyalli, rektum lümenini çevreleyen duvar kalınlaşması olarak görülür (Şekil 1). Tatlı ve ark.[8], endolüminal ve yüzeyel sargılar kullanarak T evrelemede %88 doğruluk, 5 mm’den büyük lenf nodülleri metastatik kabul edildiğinde N evrelemede %74 doğruluk oranları bildirmiştir. Akasu ve ark.[25] 28 hastada yüzeyel sargılarla yaptığı bir çalışmada MR ile evrelemede %82 doğruluğa ulaşmıştır.Yüzeyel sargılar ile sinyal/gürültü oranı artmakta, daha doğru T evrelemesi yapılabilmektedir. Ancak alt rektum yerleşimli tümörlerde ve şişman hastalarda yeri sınırlıdır. Endolüminal sargılar ile yüksek sinyal/gürültü oranıyla rektum duvar katmanları ayırt-edilebilmekte, alt rektum yerleşimli tümörlerde sfinkter invazyonu değerlendirilebilmektedir. Bununla birlikte endolüminal sargının 3 cm.’lik alanı gösterebilmesi nedeniyle üst rektum yerleşimli tümörler, lateral pelvik ve inferior mezenterik lenf nodülleri yeteri kadar değerlendirilememektedir. Bizim çalışmamızda yüzeyel veya endolüminal sargı kullanmamamız, dolayısıyla rektum duvar katmanlarını net değerlendiremememiz nedeniyle erken evre tümörleri görüntülemek güç olmuştur. T1 evre tümör tanılı iki hastanın rektum kanseri tanıları MR incelemesi öncesi endoskopik biyopsi ile kesinleşmiş olduğundan MR görüntülerinin değerlendirilmesinde mukoza ve submukoza tabakasına ait sinyalleri ayırt edemediğimiz halde muskülaris propria bütünlüğünün ve sinyal özelliğinin korunduğunu görerek T2’den düşük evre olduğuna karar verdik. Dolayısıyla T1 evre için %100 (2/2) olan doğruluk oranımız tümörün saptanmasındaki başarı olarak değil, T2 evreye ilerlemediğini saptamak biçiminde değerlendirilmelidir. T2 evresindeki tümörlerde muskülaris propriaya ait hipointens katmanın bütünlüğü korunmuş, T3 evresindeki tümörlerde ise bütünlük bozulmuş olup tümör mezorektal yağlı alana uzanmıştır. MR ile evrelemede yanılmalar sıklıkla T2 ve sınırda T3 tümörleri ayırmada olmaktadır. T2 evresindeki tümörlerde perirektal yağlı alana doğru ışınsal biçimli uzanımlar dezmoplastik ekstramural reaksiyon olduğu halde, tümör uzanımı olarak değerlendirilip yanlış ileri evreleme yapılabilmektedir. Sadece mezorektumda dezmoplastik reaksiyona bağlı fibrozis varsa tümör evresi T2’dir. Ancak fibrozis üzerinde tümör hücreleri varsa patolojik evre T3 olmaktadır ve bu mikroskopik invazyonun MR ile ayırımı endoluminal sargılarla bile çok zordur[26,27]. Mezorektal yağlı alandaki tümöral uzanım tümör dokusu ile eş sinyalli, ışınsal uzanımlara göre daha geniş tabanlı ve nodüler tarzda ve muskularis proprianın bütünlüğü bozulmuşsa T3 olarak evrelendirilir[20] (Şekil 2). Bizim çalışmamızda bir hastada tümör dokusu komşuluğundaki metastatik lenf nodülü tümörün mezorektal yağlı alana uzanımı olarak değerlendirilmiş olup yanlış ileri evreleme yapılmıştır (Şekil 3). Kas tabakasında penetran damarlara bağlı küçük devamsızlıklar olabileceğinden yanlış ileri evreleme yapmamaya dikkat edilmelidir[3]. Mezorektal yağlı alan uzanımı gösteren T3 evresindeki tümörler mezorektal fasyaya uzaklığına göre aynı T evresinde olmalarına rağmen yerel yineleme oranları ve tedavi seçenekleri farklıdır[12]. Ameliyat öncesi değerlendirmede mezorektal fasyanın tutulmadığı bildirilen hastalarda total mezorektal eksizyon uygulandığında adjuvan tedavi önerilmemekte; mezorektal fasya tutulumu ya da dar çevresel rezeksiyon sınırı bildirilen hastalarda bu durum yerel yineleme yönünden yüksek risk taşıdığından uzun dönem kemoradyoterapi ya da daha geniş cerrahi girişimler önerilmektedir[2,28] (Şekil 4). Mezorektumu çevreleyen mezorektal fasya ince hipointens yapı olarak MR’da kolaylıkla ayırtedilerek tümör dokusu ile mezorektal fasya arasındaki ilişki değerlendirilebilir. Bununla birlikte muskulus propria ve mezorektal fasya anteriorda bir noktada birleşmekte ve anal kanala doğru yönelmektedir. Bu lokalizasyonların değerlendirilmesi zordur ve çok erken evre T3 tümörlerde mezorektal fasyanın potansiyel tutulum noktaları olabilir[2,3,12] (Şekil 5). Beets-Tan ve ark.[21] total mezorektal eksizyon uygulanan 76 rektum kanserli hastayı yüzeyel sargılar kullanarak MR ile çevresel rezeksiyon sınırını yüksek doğruluk oranıyla saptamışlar, çevresel rezeksiyon sınırı için histolojik olarak negatif kabul edilen en az 2 mm.lik ölçümlerin MR’da en az 6 mm. olarak ölçüldüğü sonucuna varmışlardır. Brown ve ark.[20]’nın yüzeyel sargılar ile yaptığı diğer bir çalışmada 98 hastanın MR incelemeleri çevresel rezeksiyon sınırının tutulumu yönünden histopatolojik sonuçlar ile karşılaştırıldığında %92 doğruluk bulunmuştur. Bizim çalışmamızda beden sargılarıyla çevresel rezeksiyon sınırının belirlenmesinde daha düşük doğruluk oranları (%75) elde edilmiştir. v Kontrast sonrası T1 ağırlıklı yağ baskılı görüntülerin tümör evrelemesinde yeri tartışmalıdır. Damarlar, dezmoplastik reaksiyon ve normal lenf nodülleri tümör olarak yorumlanıp yanlış ileri evrelemeye neden olabilmektedir[29,30]. Bizim çalışmamızda da tümör penetrasyonunu değerlendirmede dar FOV ile aldığımız T2 ağırlıklı yüksek çözünürlüklü görüntülerin, kontrast sonrası alınan T1 ağırlıklı yağ baskılı görüntülerden daha faydalı olduğu kanısındayız. Ancak bu yorum için özel bir değerlendirme ve istatistik çözümleme çalışmamızın yönteminde yer almamıştır. İnceleme öncesi rektumda gerginlik sağlanması önemlidir. Distansiyon ile rektum duvar katmanları ve dolayısıyla perirektal inflamasyon ve fibrozis tümör infiltrasyonundan daha net ayırtedilmektedir[19]. Bu amaçla hava, su, gadolinyum, süperparamanyetik demiroksit solüsyonları, dilate baryum süspansiyonları ve metilselülüz gibi rektal kontrast maddeler kullanılmıştır. Rektum doldurulmadan yapılan MR incelemeleri distal rektum yerleşimli tümörlerde, 3 cm’den küçük veya 6 cm’den büyük tümörlerde ve polipoid tümörlerde yetersiz kalmaktadır[2,19,31-33]. Rektum kanserli hastalarda tutulmuş lenf nodülü sayısı hastanın prognozunu ve tedavi seçeneğini belirlemede çok önemlidir. Metastatik lenf nodülünün mezorektal fasyaya olan yakınlığı yerel yineleme oranını arttırmaktadır[24]. Evre III tümörlerde (herhangi bir T ve N1) yerel yineleme oranının, evre I (T1-2, N0) ve evre II (T3, N0) tümörlere göre 10 kat fazla olduğu bildirilmektedir[12]. Lenf nodülü tutulumunu belirlemede çeşitli çalışmalarda farklı ölçütler alınmıştır. Bazı çalışmalarda görülebilen tüm lenf nodülleri pozitif kabul edilirken[34], bazılarında boyut ölçüt alınarak 3-10 mm. arasındaki lenf nodülleri pozitif kabul edilmiştir[35,36]. Normal boyuttaki lenf nodüllerinde mikrometastazlar rektum kanserinde diğer pelvik kanserlere göre daha sıktır[12]. Akın ve ark.[1]’nın bir çalışmasında kısa çapı 5 mm.’den büyük lenf nodülleri metastatik kabul edildiğinde duyarlılık %90.9, özgüllük %55.5 olup kısa çapı 1 cm’den büyük olanlar kabul edildiğinde ise duyarlılık azalmış (%80), özgüllük artmıştır (%70). Brown ve ark.[24]’nın yüzeyel sargılar kullanarak yaptığı bir çalışmada bölgesel lenf nodüllerinin tutulum ölçütü boyut yerine düzensiz sınır ve heterojen sinyal özelliği olarak kabul edildiğinde duyarlılık %85, özgüllük %97 bulunmuştur. Ancak heterojen sinyal özelliği tek ölçüt olarak kabul edildiğinde duyarlılık düşmektedir (%48). Düzensiz sınır özelliği gösteren lenf nodüllerinin %57’sinde histolojik olarak lenfoid doku bulunmayıp tamamen tümör dokusundan oluştuğu görülmüştür. Bizim çalışmamızda mezorektumda kısa çapı 5 mm.’den büyük, düzgün sınırlı ve hipointens nodüller metastatik lenf nodülü olarak değerlendirilirken, tümörle izointens düzensiz sınırlı nodüller tümör depoziti olarak yorumlanmıştır. Bu ölçütlerle lenf nodülü tutulumunda duyarlılığımız yüksek olmakla birlikte, yanlış pozitif değerlendirmelerimiz de yüksekti. Bunun nedeni metastatik lenf nodüllerini sinyal ve sınır özelliklerine göre tümör depozitlerinden net ayıramamızdır. Tümör depozitinin tümüyle tutulmuş bir lenf nodülü mü yoksa tümörün metastazı mı olduğu tartışmalıdır. Önceki çalışmalarda metastatik lenf nodülü ve tümör depoziti ayırımı yapılmadan tümü metastatik lenf nodülü kabul edildiğinden yüksek doğruluk oranları bildirilmektedir[3,20,24]. Metastatik lenf nodüllerini belirlemede boyut tek başına güvenilir bir ölçüt değildir. Lenf nodülünün sinyal özelliği değerlendirilirken iç yapısına ait özellik de gözönünde bulundurulmalıdır. Yüzeyel sargılar ile alınan MR görüntülerinde lenf nodülünün iç yapısına ait sinyal özelliği daha ayrıntılı değerlendirilebilir, ancak beden sargıları geniş görüntü alanı sağlamaları nedeniyle N3 tutulumların saptanmasında yararlıdır (Şekil 6). Son zamanlarda yapılan çalışmalarda çok küçük süperparamanyetik demiroksit (USPIO) kontrast maddelerinin kullanımı metastatik lenf nodüllerinin saptanmasında umut vericidir[37]. Sonuç olarak rektum kanserli hastalarda serum fizyolojik ile rektal gerginlik sağlanıp beden sargısıyla, ince kesit kalınlığı ve dar FOV parametreleri ile yaptığımız MR incelemesi T2 ve T3 evre tümörleri ayırtetme, çevresel rezeksiyon sınırını değerlendirmede başarılıdır. Lumende gerginlik sağlanması kas tabakasının bütünlüğünü görmemize yardımcı olmuştur. Beden sargısı kullanmanın sınırlılığı nedeniyle mukoza ve submukoza tabakalarını ayırtedemediğimiz için kullandığımız yöntem T1 evre tümörleri saptamada yeterli değildir, ancak tümör tanısı bilinen olgularda “T2 evrenin altında tümör” tanısı konabilmektedir. Mukoza ve submukoza tabakalarının ayırtedilebildiği yüzeyel/endolüminal sargılar ve TRUS ile yapılan evrelemeler erken evre tümörler için daha doğru sonuçlar vermektedir. Kullandığımız yöntem ve belirlediğimiz ölçütlerle benzer yapısal ve sinyal özelliklerinden dolayı mezorektal yağlı alan içindeki metastatik lenf nodülleri ve tümör depozitleri ayırımı her zaman yapılamamaktadır. Ancak bu ayırım hastanın prognozu ve tedavi seçeneğinin belirlenmesinde fark yaratmadığı için TNM evrelemesinde önemsizdir. Dolayısıyla endoluminal sargı bulunmayan merkezlerde beden sargıları uygun MR parametreleriyle birleştirilerek rektum kanserli hastalar cerrahi öncesi güvenilir olarak değerlendirilebilir.